|
Mabede sığınan Allah’a sığınmıştır. Çünkü, kişi çok büyük bir yere sığınmıştır. Dokunulamaz. Yine Selçuklu Devleti döneminde, büyük alimlerin, suç işeyenler hakkında, şefaat hakkı vardı. O zamanlar Peygamber yolunun davetçileri, ehli beyt nuruna sahip, ışık saçan, cami hükmünde olan, Allah dostlarının da şefaat hakkı vardı. Hazreti Mevlana bu büyüklerdendir ve bazı şefaat olayları tarihi kaynaklarda anlatılır. Cami, kelime anlamı olarak ele alınacak olursa, Allah’ı c.c. anmak ve ona ibadet için cem olunan yerdir. Cemaatin, yani topluluğun buluşma yeridir. Ayrıca, sosyal bir varlık olan, madde ve manasıyla bir bütün olan insanın, hem sosyal ortamı, hem de manevi gıdasını aldığı huzur mekanlarıdır. Camide siz Allah c.c misafirisinizdir. Sosyal bir varlık olan insan, hem insanlarla iletişimini, hem de toplum içinde yaşama adabı muaşeret kurallarını, buralarda öğrenir. Camilerimiz şüphesiz ki manevi anlamda bizi besleyen kaynaklardır. Bu güzel ibadet yerlerine sosyolojik açıdan bakıp, ele alacak olursak, camiler bireyin tek başına kalmaktan kurtulduğu, sosyal fobileri ortadan kaldıran en büyük rahmet kaynaklarıdır. İlahi emirler biz insanlara dünyada ve ahirette rahmet olsun diye konulmuştur. Onun için Allah-u Teala Hazretlerinin koyduğu evamiri ilahiye(ilahi kurallar) insana iki yönlü kazanç sağlar. Tüm kuralları, ibadetleri, tefekkür edecek olursak, dünyevi ve uhrevi menfaatimiz olduğunu görürüz. Ben burada öncelikle, camilerimizin halkın gözündeki yerini anlatmak isterim. Halk için, toplum için, hatta bir çocuk için, cami ne anlam taşıyor! Hayatımızda nasıl bir yerde oturuyor! Bizim için ne ifade ediyor, basit ama son derece anlamlı olan bu tahlili yaparak başlamak isterim, daha sonra inşallah camilerin maneviyat dünyamızdaki yerini ve camiler hakkındaki akademik incelemeyi yaparız. Çocuk gözünde camiyi, yakın bir akrabamın yaşadığı bir olayı aktararak anlatmak istiyorum. Akrabamın dört, dört buçuk yaşındaki küçük kızı, ailesiyle beraber gittikleri misafirlikte sıkılır ve evlerini bulabileceğini düşünerek, misafirlikte oldukları evden ayrılır, evine gitmek için yollara düşer, tabi kaybolur, epey bir müddet dolaşır, yolunu arar, ama bulamaz, kaybolduğu yer, büyük bir şehirdir, tabiki onu tanıyan birine rastlayamaz, neyse akşam ezanları okunmaya başlar, küçük kızı alır bir korku, çünkü hava kararmıştır ve ne yapacağını düşünür, kendisini tehlikede görür, ne yapıyor biliyor musunuz?, doğru bir camiin önündeki şadırvana gidiyor ve şadırvanda abdest alıp, akşam namazına hazırlanan cemaatten yardım ister… Sonuç olarak, Allah’a şükür sorun çözülür, ama burada önemli olan bir çocuğun sığındığı yer, güvenerek, koşarak kendisini güvende hissettiği yerdir. İşte camilerin çocuk gözündeki yeri budur. Sığınabileceği, güvenebileceği emin mekan, emin insanlar. Çünkü bu dinin naşiri olan, Allah’ın habibi, güzel Peygamber s.a.v emindi. Allah c.c biz inananları bu güveni boşa çıkarmayanlardan eylesin. Ayrıca hiç düşündünüz mü, niçin dilenciler camileri mesken tutar! Niçin terkedilen çocuklar cami avlusuna bırakılır. Niçin bir sıkıntımız derdimiz olduğu zaman camilere koşuyoruz… Demek ki, insanı her türlü kötü ahlaktan alıkoyan, merhamet duygularının en canlı tutulduğu yerlerdir, adeta kötülüğe karşı, insanlığı dezenfekte eden mekanlardır da ondan. Camiler Müslümanların toplanma ve irtibat kurma yerleridir. Şöyle örnekleyecek olursak, Güzel Peygamber (s.a.v) cami müdavimi olan sahabesinden, namaza gelmeyenleri hemen fark eder ve ashabına o kişiyi sorarlardı, “kardeşiniz bugün namaza gelmedi acaba neden, hastamıdır” diye merak eder, evine ashabından birini gönderirdi. Şu yüce dinimiz, bugün insanlığın yoksun olduğu, insan sevgisini, insanla irtibatı nasıl emrediyor, insanlar arasında nasıl irtibat kurduruyor. Siz eğer cami müdavimi olursanız, akrabanız, yakınınız yoksa bile, pek çok dostunuz ve kardeşiniz var demektir. Tabiî ki burada en büyük görev imamlarımıza düşüyor, cemaatini sadece namaz kılmaya gelmiş insanlar değil, ailesi ve kardeşleri görüp, onlarla şahsen ilgilenmeleri, bütün mesailerini buna sarfetmeleri, o güzel Peygamberin sünnetidir. Allah dostlarından biri diyor ki, cemaatle dostluk kurmak, onların dine ve Allah yoluna bağlılıklarını artırır. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz ashabının her şeyiyle ilgilenirdi, evlenmeleriyle, sünnetleriyle, hastalıkları, evlerindeki geçimsizlikleriyle, evlatlarıyla, fakirlikleriyle, işleriyle, sıkıntılarıyla…ve aklınıza bir insanla ilgili ne varsa hepsiyle ilgilenirdi. Peygamber Efendimiz(s.a.v.), her zaman sosyal sorunlarla ilgilenmiş ve ilk sivil toplum örgütünün kuruluşunda bulunmuştur. Gençliğinde Mekke'de haksızlıkları önlemek ve mazlumların haklarını zalimlerden almak için kurulan Hılfü'l- fudul (faziletlilerin anlaşması) adlı derneğin çalışmalarına katılmıştır. Bu anlaşmaya katılanlar Mekke ileri gelenleri şöyle yemin etmişlerdir: "Allah'a yemin ederiz ki, hepimiz mazlum ile birlikte zalime karşı, mazlumun hakkını verinceye kadar, bir el gibi olacağız. Bu beraberliğimiz Hira ve Sabir tepeleri yerinde durdukça devam edecektir." Ayrıca kendisi bizzat vakıf insandır, o dünya hayatında, kendi özel hayatına en az vakit ayıran kişiydi, neredeyse bütün ömrü halkın kahrını çekmek, onları eğitmek ve onların anlayış seviyesini yükseltmek, yaşam seviyelerini de buna bağlı olarak yükseltmek, islam dinini yaymak için vakfetmiş yüce bir insandı. Özel hayatı neredeyse yoktu, bir kandil gibi ışık saçarak, ama hep feragatla geçen bir ömür… Eğer biz onun ümmetiysek, o bizim için model şahsiyettir, bizimde öyle olmamız, öyle yaşamamız gerkmez mi! O bir peygamberdi, biz öyle değiliz diyenleri duyar gibi oluyorum! Hayır o bize örnek olarak gönderilen ve onun yaptıklarını yaşamamız emredilen, buna da sünnet dediğimiz, bir peygamberdi. Allah c.c. diyor ki ”size sizden bir peygamber gönderdik” bunun anlamı, sizde onun yaptıklarını yapabilirsiniz, hatta yapmalısınız mesajı vardır. Eğer anlamak istersek böyledir. Son yıllarda sık sık haberlerde, evinde yapayalnız ölmüş, ama kimsesi olmadığı için(!) bir hafta, iki hafta, hatta aylarca aranıp sorulmamış insanların, kokmuş cesetlerini görüyoruz, duyuyoruz. Düşünün vahşeti, komşuları apartman kötü kokuyor diye başka bir eve taşınıyorlar, ama nedense bu apatmanda yaşlı bir amca vardı, bugünlerde hiç görünmüyor, acaba ne oldu diye kapısını çalmıyorlar. İnsanlık öldü mü diye sormaya gerek var mı bilmiyorum! Halbuki müslüman yalnız değildir, müslüman cemaat halinde yaşar, herkes birbirini tanır, ilgilenir. Peygamber s.a.v Efendimiz diyor ki, “müslümanla alakayı kesen, onun kanını dökmüş gibidir.” Ama müslüman cemaatten kaçarsa, gelmezse irtibat kurmazsa, ne yapabilirsiniz! İşte birbirinden haberi olan ve birbirlerinin sorunlarıyla, sevinçleriyle ilgilenen insanların oluşturduğu insanlara toplum diyoruz. Bir toplumu ayakta tutan, toplumsal dayanışmaya en büyük hizmeti verecek olan yerler, ibadethanelerimiz olan camilerimizdir. Her şey, akrabanızın olmasıyla hallolmuyor maalesef. Pek çok hadiste komşunun akrabadan üstün olduğu anlatılır. Evet her mahallenin bir camisi, bir okulu, bir çeşmesi, bir meydanı… olmalı. Dinin sembolü Allah dostlarının varlığının işareti olan camilerimiz, bütün inananlar için çok değerli ve çok gereklidir. Tabiî ki camilerin yönetimi de bir o kadar önemli. Bir şehre bir beldeye misafir olarak gittiğim zaman, bir cami gördüğümde çok sevinir, kendimi huzurlu ve emniyette hissederim. Bilirimki orada beni bekleyen sıcak bir ana kucağı gibi, bir kucak var. Camimize gideriz, abdestimizi alır bir ferahlarız, yorgunsak şöyle bir yere oturur ayaklarımızı dinlendiririz, kimse ne kadar oturduğumuzu, ne zaman gideceğimizi, nereden geldiğimizi, kim olduğumuzu sormaz, canınız emniyettedir, malınız emniyettedir, namusunuz da öyle. Güneşten yağmurdan soğuktan kardan borandan korur sizi, çünkü orası Allah(c.c.)ın tecelli evidir. Daha güzel bir yer olabilir mi? Bir cenazemiz olduğu zaman, üzüntümüzü paylaştığımız, dini görevlerimizin yerine getirildiği… Cenazeye sahip çıkan bir yakını, akrabası yoksa bile, cami cemaati cenazenizi ortada bırakmaz. Bizler, ölen yakınımızın hayrını da önce camiye yapar, mezarlıktan gelen cemaate yemek veririz, onlarda zaten cenazeye karşı görevinlerini yapmış, cenaze namazını kılmış, şahitiğini yapmış, o zor günde, dualarıyla onu yalnız bırakmamış vefalı dostlardır. Çünkü o gün hiç kimseye hiçbir menfaat sunamayacağınız, çarelerin tükendiği gündür, o günde yine cemaatiniz yanınızdadır. Sonuç olarak; “Bir kimse evine gelene nasıl ikramda bulunursa, Allah’ta evine (camiye) gelene özel ikramda bulunur. (Sahih-i Buhari Cilt 2, sayfa 625) Siz bir mekana, neresi olursa olsun, bir sıfatla girebilirsiniz, bir çay bahçesine bile müşteri sıfatıyla girebilirsiniz, bir mağazaya yine müşteri olarak girebilirsiniz, halbuki camilerimize girmenin tek şartı inanmak, abdest almaktır ve sadece insan olmanız yeterlidir, başka bir sıfat aranmaz. Ne dil ne ırk, ne para, ne pul, ne cinsiyetiniz, ne yaşınız, ne statünüz, eğitiminiz …hiçbir şey aranmaz. Selam ve dua ile esen kalın. Av. Berrin KAŞIK |