Federasyon olarak Başbakandan Ayasofya'nın cami olmasını istiyoruz.
Ayasofya 1934 yılında 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile "Anıt Müze" ilan edilmişti. 1934 yılından beri müze olarak kullanılan Ayasofya Camisinin ibadete açılması için Türkiye Camii ve Kur’an Kursları Dernekleri Federasyonu olarak Başbakan ve bakanlara sesleniliyor ve İstanbul'un fethinin sembolü olan ve yıllardır kanayan yaraya çözüm bulunması istiyoruz. (Başbakana yazılan mektup)
TÜRKİYE CAMİİ ve KUR’AN KURSLARI DERNEKLERİ FEDERASYONU
Sayın Başbakanım,
Göreve geldiğiniz zaman zarfında, ülkemizin milli ve manevi meselelerinde ortaya koyduğunuz olağanüstü çabayı yakından müşahade ediyoruz.
Özellikle sahip olduğunuz medeniyet tasavvuru ile kültürel konular karşısında gösterdiğiniz duyarlılık “Kökü mazîde olan atîyim” bilincinde bir neslin yetişmesi için takdire şâyândır.
Ülkemizin dört bir yanında kaderine terkedilmiş olan kültürel mirasımızın, taşınır taşınmaz asâr-ı atikamızın, 2002 yılından bu yana “Vakıf Medeniyeti” kapsamında ihyâ edilmesi, yurt dışına çıkarılan tarihi eserlerimizin tekrar ülke envanterine kazandırılması muazzam gelişmelerdir.
Güzel ülkemizin böyle güzel örneklerle muhatap olması zât-ı âlîlerinizin vakıf kültürü ile yoğrulmasından ileri gelmektedir. Filhakika, dindar bir Başbakan olarak 1400 yıllık bir geleneğe sahip olan Vakıf kültürüne kayıtsız kalamayacağınızın da bilincindeyiz.
İşte bu bilinç ile, Vakıf müessesini yakından ilgilendiren, Cumhuriyet döneminden beri de toplumun kanayan yaralarından birisi olan Ayasofya meselesini zâtı âlînizle paylaşmak isterim. Zira, ülkemizin normalleştiği bu günlerde Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması konusunda toplumsal bir talep söz konusu. Malûmunuz Ayasofya 1930’lu yıllarda Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle restorasyon faaliyetleri için kapatılmış, her ne hikmetse Bakanlar Kurulu’nun 24 Kasım 1934 tarih ve 7/1589 sayılı kararıyla müzeye çevrilmiştir. Ayasofya o tarihten bugüne ibadete kapalı kalmış, Türkiye Cumhuriyeti belâ ve musibetlerden başını kaldıramamıştır.
Siyâsî çekişmeler, darbeler, terör ve bütün bunlara bağlı olarak ekonomik sıkıntılar ardı ardına gelmiştir. Vakıf ruhuna inanan bir Müslüman olarak, ülkemizin başına gelen sıkıntıların bir sebebinin de Cennet Mekân Fatih Sultan Mehmed Han’ın vakfiyesinin hiçe sayılması olduğunu düşünüyoruz.
Sayın Başbakanım,
Fatih Sultan Mehmed Han’ın vakfiyesindeki şu ifadeleri okudukça rahat uyku uyuyamadığınızın farkındayız: “Ayasofya kıyamete kadar camii olarak vakfedilmiştir. Bunu hiçbir kimse değiştiremez. Vakıf şartlarını kim değiştirirse Allâh'ın, meleklerin, bütün insanların lâneti onların üzerine olsun. Yüzlerine bakan ve onlara şefaat eden hiçbir kimse bulunmasın. Ebediyen cehennemde kalsınlar, onların azapları asla hafifletilmesin ve onlara ebediyen merhamet olunmasın. Ayrıca kim bunları görüp işittikten sonra hâlâ bu değiştirme işine devam ederse, günahı ve vebali onu değiştirenlerin üzerine olsun. Allâh'ın azabı onlaradır. Allâh işitendir, bilendir.” Sizden evvel ki iktidarlar, üzerlerinde bu vebali taşıyarak yer ile yeksân oldular. Kubbede hoş sada bırakamadan gittiler.
Siz bu iktidarlardan farklı olarak kültür ve medeniyet tasavvuru güçlü, vakıf ruhu ile adımını atan bir lidersiniz.
Ayasofya’nın eski hüviyetine kavuşması, Fetih’te dalgalanan sancağın yeniden dalgalanması sizin iktidarınıza yakışacak, medeniyet tasavvurunuzu taçlandıracaktır.
Üstad Necip Fazıl Kısakürek’e olan muhabbetinizi bildiğim için, 1965 yılında Milli Türk Talebe Birliği’nde gençlere hitâben yaptığı konuşmanın gündeminizde olduğunu düşünüyorum. O tarihi hitabetin bir bölümünü aktarmak isterim:
“Ayasofya’nın kapılarıyla beraber ruhumuzu kilitlediler. Her mana, her hikmet, her münasebet Ayasofya’ya bağlı. Ayasofya açılmalıdır. Türk’ün bahtıyla beraber açılmalıdır. Ayasofya’yı kapalı tutmak, Yunanlıya “ben yapamıyorum; sen gel de kendi hesabına aç!” demekten farksızdır. Ayasofya’yı kapalı tutmak, Birleşmiş Milletler’den Afrikalı yamyam devletlerine kadar aleyhimize rey verdirip kendileri müstenkif geçinen Batılılara “artık benim hayat hakkım kalmadı!” demektir. Ayasofya’yı kapalı tutmak, bu toprağın üstündeki 70 milyon ve altındaki 30 milyar Türk’ün semaları tutuşturan lanetine hedef olmaktır.
Allah(c.c.) tarafından mühürlenmiş kalplerin mühürlediği Ayasofya, onların aynı şekilde mühürlemeğe yeltenip de hiçbir şey yapamadığı, günden güne kabaran akınını durduramadığı ve çığlaştığı günü dehşetle kolladığı mukaddesatçı Türk gençliğinin kalbi gibi açılacak. Sayın Başbakanım, Üstad Necip Fazıl Kısakürek acaba manada sizi ve sizin iktidarınızı mı işaret etti? Buna bütün kalbimle inanıyorum.
İşaret etmemiş olsa bile sizin o manaya muhatap olmanız mukadderdir.
Ondan evvel, 1400 yıl evvel yakılan ateşin Mihmandâr-ı Resûl Ebû Eyyûp El-Ensarî Hazretlerinde nasıl bayraklaştığını, o bayrağın gölgesinde İstanbul topraklarının sahabelerin kanlarıyla nasıl sulandığını, nihayet Peygamber müjdesine vasıl olan kutlu komutan Fatih’i ve kutlu askerlerini yâd edeceğiz. Fakat yıllardır kan ağlayan, Fethin abidesi Ayasofya’nın da gözyaşlarını dindirmek gerektiğine inanıyoruz.
Sayın Başbakanım,
yıllar önce Bakanlar Kurulu nasıl toplanıp karar aldıysa bugün de toplanıp karar alabilir. Güçlü bir Türkiye bu kararı çıkarmaktan aciz değil! Bugüne kadar Hristiyan âleminin tepkileri korkaklığımızın en önemli sebebi oldu; Fatih’in beddualarından, Allah’ın lânetinden korkmadık!
İktidarınızı bu büyük vazife ile taçlandırabilir ve ebediyyen kubbede hoş sadalar bırakabilirsiniz. Türkiye Camii ve Kur’an Kursları Dernekleri Federasyonu olarak Ayasofya’nın esaret zincirinin kırılacağı günün yakın olduğunu ümid ediyor; bu kutlu anahtarın da zâtî âlînizin elinde olduğunu düşünüyor, hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.
Yönetim Kurulu Adına Genel Başkan |